ADRES
Barbaros Mah. Şebboy Sok. No:4
Pk: 34746 Ataşehir - İstanbul

TELEFON
+90 216 570 50 00

E-POSTA
[email protected]

KEP
[email protected]

Sinema tutkunları “Kısa Film Atölyesi'nde” buluşuyor

19.5.2014

SİNEMA TUTKUNLARI “KISA FİLM ATÖLYESİ’NDE” BULUŞUYOR

Nisan ayı itibariyle belediyemiz bünyesinde eğitimlerine başlayan Kısa Film Atölyesi ( http://www.atasehirkisafilm.com/) öğrencileri ile bir araya geldik. Atölye çalışmaları ile ilgili kısa bir söyleşi yaptık.

 

 

DENİZ ÜSTÜNER

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
 

28 yaşındayım, lise mezunuyum, özel bir şirkette asistan olarak çalışıyorum.
 

Kısa Film Atölyesi’nden nasıl haberdar oldunuz?
 

Facebook sayfanız aracılığıyla duydum.  Bu hafta 4. haftamız şimdiye kadar sinema tarihi, senaryo yazımı gibi konuları işledik.
 

Neden bu atölyeye geldiniz?
 

Sinemaya çocukluğumdan beri ilgim vardı. Bununla ilgili hep aklımda bir şey yapabilme fikri vardı, ancak fırsat bulamamıştım. Atölyenin faydalı olacağını düşündüm.

Burada çok güzel bir ortamımız var, hocalarımız her şeyden önce çok donanımlı, güler yüzlü, sıcakkanlı kişiler. Derslerimiz interaktif bir ortamda; birlikte tartışıp, karşılıklı fikir alışverişi yapabildiğimiz bir şekilde geçiyor. İyi ki atölyeye katılmışım diyorum. Bize böyle bir imkan tanıdıkları için de Ataşehir Belediyesi’ne gönülden teşekkür ediyorum.

 

 

ŞAFAK HACALOĞLU

 

Sizi kısaca  tanıyabilir miyiz?

Ataşehir’de oturuyorum. 50 yaşındayım, 2 kızım var, emekli bankacıyım. Amatör olarak fotoğrafla ilgileniyorum.

 

Atölyeden nasıl haberdar oldunuz?

Bilboardlardan gördüm ve hemen kayıt oldum.

 

Atölye ile ilgili neler söylemek istersiniz?
 

Dersler oldukça verimli geçiyor, olabileceğinin en iyisi bence. 4 haftamız daha kaldı. Bana çok şey kattığına inanıyorum.

Kısa film atölyesi düzenlemek her belediyenin yapabileceği bir şey değil. Gerçekten önem verilerek, her aşaması düşünülerek gerçekleştirilen bir proje olduğu anlaşılıyor.

Burası ev sıcaklığında, hem hocalarımızla hem de arkadaşlarımızla olan iletişimimiz çok güzel. Misafirperverlikleri de muhteşem ayrıca, çayımız, kahvemiz hiç eksik olmuyor.


Buradan edindiğiniz bilgilerle ileriye yönelik bir hedefiniz var mı?

Daha çok fotoğrafla ilgileniyorum ama kısa film çekmeyi de istiyorum.


Son olarak neler söylemek istersiniz?

Ataşehir Belediyesi’nin kültüre ve sanata verdiği değer çok güzel. Belediyenin kültür ve sanat etkinliklerini takip ediyorum. Her kesime hitap eden ve ücretsiz pek çok organizasyon yapılıyor. Birbirinden ünlü sanatçıların konserlerini ve yine birbirinden değerli tiyatro ustalarının oyunlarını izleme imkanı buluyoruz. İyi ki Ataşehirliyim diyorum.

   

 

 

NUHSAL – MERTCAN IŞIN
 

Atölyenin en renkli yüzleri onlar;  17 yaşındaki oğluyla birlikte atölyeye katılan

baba Nuhsal Işın ve oğlu Mertcan Işın.           


NUHSAL IŞIN

Atölyeden nasıl haberdar oldunuz?

Ben billboardlarda gördüm, oğlumsa sosyal medya hesaplarınızdan öğrenmiş.

Oğlum bana Ataşehir Belediyesi kısa film atölyesi düzenliyormuş dediğinde, karar verdik ve birlikte kayıt olduk.
 

Neden bu atölyeye gelmek istediniz? Eğitimle ilgili neler söylemek istersiniz?

Yıllarca çizgi film ve animasyonla uğraştım. Halen reklam ajanslarına storyboardlar çiziyorum, evden çalışıyorum. Bir yandan sosyoloji okuyorum. Sinema bana hep büyülü gelmiştir, pek çok kitap okudum, araştırdım, küçük bir film arşivim de var. İnsan hayatta keyif aldığı şeylerle ilgili kendini geliştirebilmeli. Burada geçirdiğim saatler benim için çok değerli. Oğlum Mertcan da sinemaya çok meraklı ve bana yaptığım işlerde montaj konusunda yardımcı oluyor. İkimiz birlikte bir film çekebiliriz, neden olmasın?

Ataşehir Belediye Başkanı Sayın Battal İLGEZDİ, 5 yıldır ilçemizde birbirinden güzel sanatsal etkinliklere imza attı. Ataşehirli olmak gerçekten bir ayrıcalık. Çocuklarımız, gençlerimiz tüm bu etkinliklerden ücretsiz olarak yararlanıyor. Sinemalar, tiyatrolar, konserler ilk etapta aklıma gelenler. Sanatla iç içe ve estetik beğenisi yüksek bir nesil yetişiyor. Buna şahit olmak mutluluk verici. Başkanımıza çok teşekkür ediyoruz.


MERTCAN IŞIN
Seni kısaca tanıyabilir miyiz?

17 yaşındayım, lise öğrencisiyim. Babamın işi dolayısıyla çizgi filmlere ve sinemaya küçük yaşlardan ilgi duyuyorum.
 

Atölye ile ilgili neler söylemek istersin?

Öncelikle babamla birlikte burada olmak çok keyifli. Derslerden sonra da  öğrendiklerimizle ilgili sohbet ediyoruz, bir şeyler araştırıyoruz.

Eğitimin sonunda proje olarak birer kısa film çekeceğiz. Şimdiden çok heyecanlıyım. Ataşehir Belediyesi’ne ve başkanımıza çok teşekkür ediyorum.

 

 

 

Eğitmen: Yasin Ali Türkeri ile “Proje Hazırlama ve Geliştirme”

Röportaj ve Fotoğraflar: Sevil Yılmaz 

Yeryüzü Artık Zemine'nin | Ataşehir Belediyesi

ADRES
Barbaros Mah. Şebboy Sok. No:4
Pk: 34746 Ataşehir - İstanbul

TELEFON
+90 216 570 50 00

E-POSTA
[email protected]

KEP
[email protected]

Yeryüzü artık Zemine'nin

17.7.2017

Zemine Atila cesur ve yürekli bir kadın. Çocukken evlendirilmiş, çocukken anne olmuş. Üç çocuğunu tek başına büyütmüş, evlendirmiş, genç yaşta torun sevmiş. Zemine üç yıldır Ataşehir Belediyesi'nin çaycısı. Yaşadıklarını açık yüreklilikle anlatıyor. Anlatıyor ki, kadınlık ve annelik tarihine bir dip not da o düşsün.

Sözlükler "Zemine" için "yeryüzü" diyor, "temel" ya da "dayanak" da. Ataşehir Belediyesi Destek Hizmetleri Müdürlüğü'nün çaycısı Zemine işte bunların hepsini ifade ediyor. Ama dönüp ömrüne göz attığımızda yeryüzünün ayaklarının altından çocuk yaşta çekildiğini görüyoruz. Çünkü o, yasalar dün de bugün de yasaklasa da çocuk yaşta evlendirmiş. Daha kendisi çocukken anne olmuş, anneliği öğrenerek büyümüş. Yaralarıyla birlikte yaşamayı öğrenmiş sonra, güçlenmiş, çocuklarının ve kendi hayatının "yeryüzü"nü kurmuş. Zemine Atila henüz üç yıldır Ataşehir Belediyesi'nde çalışıyor, ama öncesi de var elbette. Gelin, hikâyesini kendisinden dinleyelim:

Zemine'nin yolculuğu nerede başladı?

Sarıkamışlıyım. Babam memlekette çiftçiydi ve altı çocuğunu da kimseye muhtaç etmeden büyüttü ama ilkokul beşten sonra okuyamadım, okutmadılar.

Okutsalardı, okuyabilseydiniz ne olmak isterdiniz?

Amcamın bir oğlu vardı. Biz çocukken ona "bölge müdürü" diyorlardı ama ne iş yaptığını bilmiyordum. Sadece siyah bir deri çanta ile Sarıkamış'a gelir, geldiğinde de babam ve amcalarım onu ziyaret etmeye giderlerdi. Ben de onun gibi saygın biri olmayı çok isterdim.

Okutulmamanızın altında doğup büyüdüğünüz yörenin anlayışı mı yatıyor?

Hayır. Sarıkamış'ta kız çocukları özellikle okutulur, en azından bizim ailede öyle, ama beni ilkokulu bitirir bitirmez, sağ olsun rahmetli babam evlendirdi. Bu konuda hâlâ çok yaralıyım. 13 yaşındaydım. Daha çocuktum, sokakta ip atlayan, oyun oynayan bir kız çocuğu.

Sokakta oynayan bir çocuğa, "evinin kadını olacaksın" mı dediler?

Arkadaşlarımla bahçede oyun oynarken küçük amcamın eşi beni eve çağırdı. Rahmetli eşimin ismini söyleyerek "artık nişanlı bir kızsın" dedi. Kime verdiler, neyi verdiler, hiçbir şey anlayamadım. Sanırım biraz da çocuk kalbimle umursamaz davrandım.

Madem eğitime önem veriliyordu, neden sizi evlenmeye zorladılar?

Eşimin nişanlı bir ağabeyi vardı. Trafik kazasında vefat etmişti, eşi de üzüntüden yataklara düşmüştü, evdeki matem bir türlü dağılmıyordu. Babam da düşünüp kendince benim o evde olmamın onları iyileştireceğine inanmış. Ne görücü usulü ne de aşk evliliği, biz hatır için evlendik.

Annenizin hiç söz hakkı olmadı mı, bir kadın ve anne olarak karşı gelmedi mi?

Annem bu evliliğe karşıydı, fakat babama sözünü geçiremedi. Aslında babam da anlayışlı ve vicdanlı bir adamdı ama bu konuda inatçı davrandı. Arkadaşlarım sokakta oynarken camdan onlara bakardım. Annem de üzülür, parmağımdaki yüzüğü alır "baban gelene kadar git, oyna" derdi. Bütün bir gün camda babamı gözetler, dururdu. Bir gün ip atlarken, nişanlım geldi. Annem uzaktan gelişini fark etmiş ama bilerek bana haber vermemiş. "Bu daha çocuk, sokaktan alıp kendime eş mi yapacağım" diyebileceğini düşünmüş ama planlar şaştı.

Ne oldu?

Nişanlım parmağımda yüzüğümün olmadığını görünce hemen gitmiş, babama şikâyet etmiş. Babam da o sinirle eve geldi ve "yüzüğün nerede" diye sordu. "Rafta, ama takmayacağım" dedim, biraz da inatlaştım. Babamdan ilk dayağımı o zaman yedim.

Evlilik günü geldiğinde, evden ayrılmak epey canınızı yakmıştır herhalde?

Babam o gün pişman oldu, "keşke vermeseydim" dedi. Annemden ağlaya ağlaya ayrıldım. Beni kayınvalidemin evine götürdüler. Ağlamaktan uyuya kalmışım. Uyandığımda düğün bitmiş, herkes dağılmıştı.

Babanıza daha o gün pişmanlık yaşatan neydi acaba?

Neden pişman olduğunu bilmiyorum ama her yüzüme baktığında "sana yaptığımın bedelini ben nasıl ödeyeceğim" diyordu. Bir gün bu lafına istinaden ben de babama "ben senin yaptığın hatayı zaten bedenimle ödüyorum" dedim.

Gittiğiniz evde nasıl bir hayat karşıladı sizi?

Kayınvalidem çok iyiydi, beni hiç kırmadı. Bir süre sonra halsizleştim, sürekli yatmak istiyordum. Midem de bulanmaya başlayınca kayınvalidem hamile olduğumu anladı. Daha 14 yaşındayken kucağıma bir kız çocuk verdiler. İki ay sonra hastalandı, bebeği kaybettik.

İkinci büyük acıyı yaşadınız yani.

Yok, ne olduğunu anlayamadım bile. Hatta geceleri rahat uyuyacağım diye rahatlamıştım sanki. Annelik nedir, anlayamamıştım. Ben anneliğin ne demek olduğunu ikinci çocuğumda anladım.

 

SİGORTASIZDIM, İKİNCİ KEZ EVLENDİM

 

İstanbul'a gelmeye nasıl karar verdiniz?

Kızımdan sonra bir oğlum daha vefat etti. Eşimin işi dolayısıyla İstanbul'a taşındık, bir okulda muhasebeci olarak çalışıyordu. Bir yıl geçti geçmedi gözlerimin önünde kalp krizi geçirdi ve onu da kaybettim. Daha 26 yaşında üç çocuğumla kala kaldım.

Koca şehirle nasıl baş ettiniz, çocukları neyle, nasıl büyüttünüz?

Eşim sağ iken, çocuklar da küçüktü, evde piko makinem vardı, hiç boş durmaz, perdeye kadar her şeyi dikerdim. Eşimi kaybedince çok bocaladım, bir elmayı üçe böldüm, çocuklarıma yedirdim. Bir sabah kahvaltı yapacağız, evde çay yok. Dolapta kuru fasulye vardı, onu çıkardım koydum önlerine. Çok eski bir tarih değil, yedi, sekiz yıl öncesinden bahsediyorum. Ne zaman oğlum işe başladı, biz de belimizi biraz biraz doğrulttuk.

Çok genç yaşta yalnız kalmışsınız, tekrar evlenmeyi düşünmediniz mi?

Eşimin vefatından üç yıl sonra çaresizlikten, bir arkadaşımın da ön ayak olmasıyla ikinci eşim ile tanıştım. Ben yıllarca çalıştım çabaladım ama o güne kadar hiç sigortam olmamıştı. Hastalandığımda hastaneye gidemezdim. En çok da bunun için evlenmeyi istemiştim ama karşımdaki kişi fazlasıyla sorumsuzdu. Parayı bugün bulsa, hepsini bugün yiyenlerden... Ayrıca elden baba olmuyormuş, bunu da anladım ve ayrıldım. Ayrıldım ama hâlâ boşanamadım. Bıraktı gitti, şimdi adamı bulamıyoruz. İlk zamanlar boşanamıyorum diye üzülüyordum ama artık kafama takmıyorum.

Çocuklarınız büyümüş, herhalde sorumluluğunuz bir nebze de olsa azalmıştır.

Oğlum 20 yaşındayken, askerlik arifesinde kız kaçırdı. 35 yaşında kayınvalide oldum. İki büyük oğlum evli. Biz de en küçük oğlumla ikisinin evi arasında mekik dokuduk.

Zor bir hayat.

Üç çocuk asker ettim, iki düğün yaptım, zor olmaz mı? Çocuklarıma çok emek verdim, gani gani helal olsun. Yüzüme hiç leke getirmediler, beni üzmediler. Gelinlerim ve torunlarım da bana yaşadığım her şeyi unutturdu. Beş tane torunum var. Onlar benim dünyam. Çocuklarıma her istediğimi yedirip, giydiremedim. Ahtım vardı "torunum olursa merdiven silerim, ne isterlerse yaparım" diyordum. Şimdi maaşımı alır almaz, onların yanına koşuyorum.

Yolunuz Ataşehir Belediyesi'yle nasıl kesişti?

Üç yıl önce bir vesile ile belediyede Destek Hizmetleri Müdürlüğü'nde işe başladım. Asma katın çay servisine bakıyorum. İlk geldiğimde, çay kazanı beni çok korkutmuştu, beceremeyeceğimi düşünmüştüm. Sağ olsunlar hem müdürüm hem de şeflerim gerçekten çalıştığım müdürlüğün adına yakışanı yaptılar ve bana hep destek oldular. İşimi severek yapıyorum, onların yüzünü kara çıkarmamak içim elimden geldiğince çalışıyorum.

Röportaj: Simay Gözener

Yeryüzü Artık Zemine'nin | Ataşehir Belediyesi

ADRES
Barbaros Mah. Şebboy Sok. No:4
Pk: 34746 Ataşehir - İstanbul

TELEFON
+90 216 570 50 00

E-POSTA
[email protected]

KEP
[email protected]

Yeryüzü artık Zemine'nin

17.7.2017

Zemine Atila cesur ve yürekli bir kadın. Çocukken evlendirilmiş, çocukken anne olmuş. Üç çocuğunu tek başına büyütmüş, evlendirmiş, genç yaşta torun sevmiş. Zemine üç yıldır Ataşehir Belediyesi'nin çaycısı. Yaşadıklarını açık yüreklilikle anlatıyor. Anlatıyor ki, kadınlık ve annelik tarihine bir dip not da o düşsün.

Sözlükler "Zemine" için "yeryüzü" diyor, "temel" ya da "dayanak" da. Ataşehir Belediyesi Destek Hizmetleri Müdürlüğü'nün çaycısı Zemine işte bunların hepsini ifade ediyor. Ama dönüp ömrüne göz attığımızda yeryüzünün ayaklarının altından çocuk yaşta çekildiğini görüyoruz. Çünkü o, yasalar dün de bugün de yasaklasa da çocuk yaşta evlendirmiş. Daha kendisi çocukken anne olmuş, anneliği öğrenerek büyümüş. Yaralarıyla birlikte yaşamayı öğrenmiş sonra, güçlenmiş, çocuklarının ve kendi hayatının "yeryüzü"nü kurmuş. Zemine Atila henüz üç yıldır Ataşehir Belediyesi'nde çalışıyor, ama öncesi de var elbette. Gelin, hikâyesini kendisinden dinleyelim:

Zemine'nin yolculuğu nerede başladı?

Sarıkamışlıyım. Babam memlekette çiftçiydi ve altı çocuğunu da kimseye muhtaç etmeden büyüttü ama ilkokul beşten sonra okuyamadım, okutmadılar.

Okutsalardı, okuyabilseydiniz ne olmak isterdiniz?

Amcamın bir oğlu vardı. Biz çocukken ona "bölge müdürü" diyorlardı ama ne iş yaptığını bilmiyordum. Sadece siyah bir deri çanta ile Sarıkamış'a gelir, geldiğinde de babam ve amcalarım onu ziyaret etmeye giderlerdi. Ben de onun gibi saygın biri olmayı çok isterdim.

Okutulmamanızın altında doğup büyüdüğünüz yörenin anlayışı mı yatıyor?

Hayır. Sarıkamış'ta kız çocukları özellikle okutulur, en azından bizim ailede öyle, ama beni ilkokulu bitirir bitirmez, sağ olsun rahmetli babam evlendirdi. Bu konuda hâlâ çok yaralıyım. 13 yaşındaydım. Daha çocuktum, sokakta ip atlayan, oyun oynayan bir kız çocuğu.

Sokakta oynayan bir çocuğa, "evinin kadını olacaksın" mı dediler?

Arkadaşlarımla bahçede oyun oynarken küçük amcamın eşi beni eve çağırdı. Rahmetli eşimin ismini söyleyerek "artık nişanlı bir kızsın" dedi. Kime verdiler, neyi verdiler, hiçbir şey anlayamadım. Sanırım biraz da çocuk kalbimle umursamaz davrandım.

Madem eğitime önem veriliyordu, neden sizi evlenmeye zorladılar?

Eşimin nişanlı bir ağabeyi vardı. Trafik kazasında vefat etmişti, eşi de üzüntüden yataklara düşmüştü, evdeki matem bir türlü dağılmıyordu. Babam da düşünüp kendince benim o evde olmamın onları iyileştireceğine inanmış. Ne görücü usulü ne de aşk evliliği, biz hatır için evlendik.

Annenizin hiç söz hakkı olmadı mı, bir kadın ve anne olarak karşı gelmedi mi?

Annem bu evliliğe karşıydı, fakat babama sözünü geçiremedi. Aslında babam da anlayışlı ve vicdanlı bir adamdı ama bu konuda inatçı davrandı. Arkadaşlarım sokakta oynarken camdan onlara bakardım. Annem de üzülür, parmağımdaki yüzüğü alır "baban gelene kadar git, oyna" derdi. Bütün bir gün camda babamı gözetler, dururdu. Bir gün ip atlarken, nişanlım geldi. Annem uzaktan gelişini fark etmiş ama bilerek bana haber vermemiş. "Bu daha çocuk, sokaktan alıp kendime eş mi yapacağım" diyebileceğini düşünmüş ama planlar şaştı.

Ne oldu?

Nişanlım parmağımda yüzüğümün olmadığını görünce hemen gitmiş, babama şikâyet etmiş. Babam da o sinirle eve geldi ve "yüzüğün nerede" diye sordu. "Rafta, ama takmayacağım" dedim, biraz da inatlaştım. Babamdan ilk dayağımı o zaman yedim.

Evlilik günü geldiğinde, evden ayrılmak epey canınızı yakmıştır herhalde?

Babam o gün pişman oldu, "keşke vermeseydim" dedi. Annemden ağlaya ağlaya ayrıldım. Beni kayınvalidemin evine götürdüler. Ağlamaktan uyuya kalmışım. Uyandığımda düğün bitmiş, herkes dağılmıştı.

Babanıza daha o gün pişmanlık yaşatan neydi acaba?

Neden pişman olduğunu bilmiyorum ama her yüzüme baktığında "sana yaptığımın bedelini ben nasıl ödeyeceğim" diyordu. Bir gün bu lafına istinaden ben de babama "ben senin yaptığın hatayı zaten bedenimle ödüyorum" dedim.

Gittiğiniz evde nasıl bir hayat karşıladı sizi?

Kayınvalidem çok iyiydi, beni hiç kırmadı. Bir süre sonra halsizleştim, sürekli yatmak istiyordum. Midem de bulanmaya başlayınca kayınvalidem hamile olduğumu anladı. Daha 14 yaşındayken kucağıma bir kız çocuk verdiler. İki ay sonra hastalandı, bebeği kaybettik.

İkinci büyük acıyı yaşadınız yani.

Yok, ne olduğunu anlayamadım bile. Hatta geceleri rahat uyuyacağım diye rahatlamıştım sanki. Annelik nedir, anlayamamıştım. Ben anneliğin ne demek olduğunu ikinci çocuğumda anladım.

 

SİGORTASIZDIM, İKİNCİ KEZ EVLENDİM

 

İstanbul'a gelmeye nasıl karar verdiniz?

Kızımdan sonra bir oğlum daha vefat etti. Eşimin işi dolayısıyla İstanbul'a taşındık, bir okulda muhasebeci olarak çalışıyordu. Bir yıl geçti geçmedi gözlerimin önünde kalp krizi geçirdi ve onu da kaybettim. Daha 26 yaşında üç çocuğumla kala kaldım.

Koca şehirle nasıl baş ettiniz, çocukları neyle, nasıl büyüttünüz?

Eşim sağ iken, çocuklar da küçüktü, evde piko makinem vardı, hiç boş durmaz, perdeye kadar her şeyi dikerdim. Eşimi kaybedince çok bocaladım, bir elmayı üçe böldüm, çocuklarıma yedirdim. Bir sabah kahvaltı yapacağız, evde çay yok. Dolapta kuru fasulye vardı, onu çıkardım koydum önlerine. Çok eski bir tarih değil, yedi, sekiz yıl öncesinden bahsediyorum. Ne zaman oğlum işe başladı, biz de belimizi biraz biraz doğrulttuk.

Çok genç yaşta yalnız kalmışsınız, tekrar evlenmeyi düşünmediniz mi?

Eşimin vefatından üç yıl sonra çaresizlikten, bir arkadaşımın da ön ayak olmasıyla ikinci eşim ile tanıştım. Ben yıllarca çalıştım çabaladım ama o güne kadar hiç sigortam olmamıştı. Hastalandığımda hastaneye gidemezdim. En çok da bunun için evlenmeyi istemiştim ama karşımdaki kişi fazlasıyla sorumsuzdu. Parayı bugün bulsa, hepsini bugün yiyenlerden... Ayrıca elden baba olmuyormuş, bunu da anladım ve ayrıldım. Ayrıldım ama hâlâ boşanamadım. Bıraktı gitti, şimdi adamı bulamıyoruz. İlk zamanlar boşanamıyorum diye üzülüyordum ama artık kafama takmıyorum.

Çocuklarınız büyümüş, herhalde sorumluluğunuz bir nebze de olsa azalmıştır.

Oğlum 20 yaşındayken, askerlik arifesinde kız kaçırdı. 35 yaşında kayınvalide oldum. İki büyük oğlum evli. Biz de en küçük oğlumla ikisinin evi arasında mekik dokuduk.

Zor bir hayat.

Üç çocuk asker ettim, iki düğün yaptım, zor olmaz mı? Çocuklarıma çok emek verdim, gani gani helal olsun. Yüzüme hiç leke getirmediler, beni üzmediler. Gelinlerim ve torunlarım da bana yaşadığım her şeyi unutturdu. Beş tane torunum var. Onlar benim dünyam. Çocuklarıma her istediğimi yedirip, giydiremedim. Ahtım vardı "torunum olursa merdiven silerim, ne isterlerse yaparım" diyordum. Şimdi maaşımı alır almaz, onların yanına koşuyorum.

Yolunuz Ataşehir Belediyesi'yle nasıl kesişti?

Üç yıl önce bir vesile ile belediyede Destek Hizmetleri Müdürlüğü'nde işe başladım. Asma katın çay servisine bakıyorum. İlk geldiğimde, çay kazanı beni çok korkutmuştu, beceremeyeceğimi düşünmüştüm. Sağ olsunlar hem müdürüm hem de şeflerim gerçekten çalıştığım müdürlüğün adına yakışanı yaptılar ve bana hep destek oldular. İşimi severek yapıyorum, onların yüzünü kara çıkarmamak içim elimden geldiğince çalışıyorum.

Röportaj: Simay Gözener